Psikoloji & Psikiyatri

Psikoloji ve psikiyatrinin internet adresi

Kabullenmek

Prof. Dr. Erol Özmen
Kabullenmek Erol Ozmen - Kabullenmek

İnsanoğlu yaşamını altüst eden zorluklara göğüs germeye çalışırken çeşitli duygu ve düşünceler yaşar. Bu duygu ve düşünceler psikolojide ‘şaşkınlık ve yadsıma (inkar)’, ‘öfke’, ‘pazarlık’, ‘depresyon’ ve ‘kabullenme’ olarak aşamalar şeklinde tanımlanır.

Bu çabanın son halkası olan ‘kabullenme’, bireyin başına gelenleri olduğu gibi görerek, olumsuzlukların varlığını ve yaşamına etkilerini bilerek, bütün bu zorluklara karşın yaşam kalitesini olabilecek en üst düzeyde tutmak amacıyla yaşamına yeni bir yön verme sürecidir.

Kabullenme sağlıklı biçimde tamamlandığında birey eksiklik, yokluk, pişmanlık ve çaresizlik ile ilgili duygu ve düşünceleri en az düzeyde yaşayarak yeni bir yaşam oluşturur.

Kabullenme olarak adlandırılan ruhsal süreç genellikle ölüm ve hastalıklar ile sınırlı bir kavram olarak düşünülür. Oysa bu süreç çok farklı biçimlerde de ortaya çıkabilmektedir. Yıllardır özlenen bir gezi planının kötü hava koşulları nedeniyle iptal edilmesi bu duruma bir örnek olarak verilebilir. Engellenme, başarısızlıklar, yaşamda aradığını bulamama, beklentilerin karşılığını bulamaması ve geri dönmesi mümkün olmayan durumlara düşme gibi durumlarda da insanoğlu kabullenme süreci ile karşı karşıyadır.

Yasın / Kaybın aşamaları      

Kabullenme süreci en tipik olarak yas sürecinde yaşanır. Bir yakını ölen ya da yaşamını altüst edecek bir bedensel hastalığa yakalanan her insan psikolojik olarak bu durumdan etkilenir. Şaşkınlık ve yadsıma ile başlayan süreç öfke, pazarlık, depresyon ve kabullenme ile devam eder. Bunlar her zaman belli bir sırayla değil bazen iç içe, sıralar kayarak ve yer değiştirerek yaşanabilir. Fakat asıl önemli olan sürecin kabullenme ile sonuçlanıp sonuçlanmadığıdır. Süreç kabullenme ile sonuçlanmazsa o kişide çeşitli ruhsal sorunlar ve hastalıklar ortaya çıkar, bedensel hastalık kötüleşir.

Bir yitim ya da bir olumsuzluk yaşandığında, başına istenmeyen bir şey geldiğinde her insan başlangıçta büyük bir şaşkınlık ve şok olma hali yaşar. Başlangıçta bunu kabullenemez. Böyle bir şey yokmuş gibi davranan ya da amansızca bir şeyleri değiştirebilirim uğraşına giren birey bir zaman sonra bütün çabasının boş olduğunu görür. Farkına varma bireyi başlangıçta çok öfkelendirir. “Neden benim başıma geldi” ve “neden ben” soruları ile şekillenen bu öfkeden o birey ile iletişim içinde olan herkes payını alır. Gerçeği ve bunu değiştiremeyeceğini görmeye başlayan birey derin bir üzüntü (depresyon) yaşar. Bu hal çoğu zaman özel bir tedavi gerektirecek düzeye gelmeden atlatılır. Yaşamın sürdüğünü, sürebileceğini ve her şeye karşın mutlu olabildiğini, değer gördüğünü, sevildiğini hisseden birey giderek durumu kabullenmeye başlar.

Sürecin sağlıklı bir kabullenme ile sonuçlandığını söyleyebilmek için bireyin işlevselliğine bakmak gerekir. Yaşama küsmüş, pişmanlıklar ve keşkelerle uğraşıp duran, mutsuz, sinirli, sosyal ilişkileri bozulmuş bireylerin kabullenme içinde olmadığı açıktır. Birey biyopsikososyal kapasitesini en üst düzeyde kullanarak yaşam kalitesini olabilecek en iyi düzeye getirebildiyse o zaman sağlıklı bir kabullenmeden söz edebiliriz.

Kabullenmeyi zorlaştıran etmenler

İnsanın yaşamını altüst eden bir olayı kabullenmesi sanıldığından zor bir iştir. Başa gelenin nasıl başa geldiği, ne gibi zorluklara neden olduğu ve zorlukların geçici mi kalıcı mı olduğu kabullenme sürecini etkiler. Diğer yandan bireyin kişilik özellikleri ve sosyal destek sistemi de sürecin nasıl yaşanacağında belirleyici rol oynar.

‘Tesadüfen’ oluşan, ‘kendi hatası’ ile oluşan ve ‘başkasının hatası’ ile oluşan olaylara bireyin tepkisi çok farklı olur. Kendi hatası ile olduğunda öfkesi kendisine yönelikken başkasının hatası söz konusu olduğunda öfke dışa yöneliktir. Diğer yandan oluşanın önlenebilir ya da öngörülebilir nitelikler taşıması da tepkiyi etkiler.

Başa gelenin bireyin yaşamında ne tür etkiler yarattığı da önemlidir. Kolayca telafi edilebilecek bir durum söz konusu olduğunda kabullenme daha kısa sürede yaşanır. Fakat bireyin yaşamında köklü ve büyük değişiklikler yapmayı gerektiren durumlarla baş etmek daha zordur. Diğer yandan başa gelenin geçici ya da kalıcı güçlükler yaratması da zorluklarla baş etmeyi etkiler.

Kabullenilmesi en zor konulardan birisi de eşte ya da çocuklarda istenmeyen bir kişilik özelliğin ya da davranışın bulunmasıdır.

Başına geleni kendisine yakıştıramama, değersizlik ve değer görmediği hislerine kapılma, dinmeyen öfke, yatıştırılamayan ‘hakkını alamadığı’ ya da ‘hakkının yendiği’ duyguları, kendini çaresiz ve kimsesiz hissetme kabullenmeyi güçleştirir. Bütün bunların her biri bir yandan da kabullenememenin işaretleridir.

Kabullenmeyi kolaylaştıran etmenler

  • Değiştirilebilecek ve değiştirilemeyecek olanları belirlemek.
  • İnsanlardan ve kendinden beklentileri güncellemek.
  • Mutlu edecek etkinlikler bulmak.
  • Yaşamına anlam katmak.
  • Sosyal destek sistemini harekete geçirmek.
  • Kabullenmeyi güçleştiren kişilik özelliklerin farkına varmak.

 

Kabullenme nedir, ne değildir?

  • Sağlıklı olan edilgin değil etkin biçimde kabullenmedir. Etkin biçimde kabullenmek olumsuzluğun etkileri ile mücadele etme istekliliğini de içerir.
  • Kabullenme gündeme geldiğinde bireyi edilginliğe yönlendirdiği ileri sürülür. Oysa etkin bir çaba içine girmeden sağlıklı bir kabullenmenin yaşanması mümkün değildir. Olabilecek aksaklıklar için tedbir almak, baş edebilmek için gayret göstermek, zorluklarla mücadele etmek kabullenmenin olmazsa olmazlarındandır.
  • Günlük uygulamalarda birçok kişi durumu kabullendiğini söyler ama yaşadıklarına bakıldığında gerçeğin böyle olmadığı çok açık görülür.
  • Kabullenme bir yandan da vaz geçme, bırakmadır. İnsanoğlunun yaşamı ilk yıllarından itibaren kayıplarla doludur. Aramaktan ve illaki oldurmaya çalışmaktan vaz geçebilmek, vaz geçileni bırakabilmektir kabullenme.
  • Kabullenme değiştirebileceklerini ve değiştiremeyeceklerini gerçeğe uygun biçimde görmek, değiştiremeyecekleri için süreğen bir yas içinde olmamak, değiştirebilecekleri için etkin bir çaba içinde olmaktır.
  • Yaşamda kendine düşen paya razı olmanın içinde ‘haksızlığa uğradım’, ‘aslında daha fazlasına layıktım’, ‘cezalandırılıyorum’ hissi yoktur.
  • Kabullenme ve razı olma ile şükretme ve minnet duymayı birbirinden ayırmak gerekir. ‘Başa gelen çekilir’ demek ile ‘buna da şükür’ ya da ‘ya daha kötüsü olsaydı’ demek ve bunların zihindeki yansımaları birbirinden çok farklıdır.
  • Uygun bir şekilde yaşandığında kabullenme ve razı olma sağlıklı bir başa çıkma düzeneğidir. Fakat eksiklikleri ve olumsuzlukları görmemezlikten gelmek (yadsıma, yok sayma) ya da ‘suçluluk ve benzeri duygulardan kaynaklanan cezalandırılma isteği’ kaynaklı kabullenme ve razı olma bu çerçevede düşünülemez.
  • ‘Bu neden benim başıma geldi?’, ‘ben bunu hak etmiyorum’ ya da ‘ben her şeyin en iyisini hak ederken başıma gelene bak?’ tarzındaki yaklaşımlar sürecin sağlıksız biçimde yaşandığının göstergeleridir. Bu soruların altında çoğu zaman ‘cezalandırılıyormuş’, ‘hak ettiğini alamama’, ‘hak ettiğinin verilmediği’ ya da ‘değer görmeme’ hisleri yatmaktadır.
  • Ortaya çıkan olumsuzluk nedeniyle bir insanın kendisini kendisinden daha kötüler ile karşılaştırarak kendisi ‘dünyanın en şanslı insanı’ gibi hissetmesi pek mümkün değildir. Fakat sahip oldukları ve kalanlar ile de değerli bir insan olma hissini koruyabilmesi mümkündür.
  • Kabullenememe genellikle kendine yakıştıramama ve dışlanacağı, beğenilmeyeceği, diğer insanların kendinden uzaklaşacağı, yalnız kalacağı korkuları ile ilişkilidir.
  • Kabullenmede günlük dilde ifade edildiği şekilde edilgin bir boyun eğmek söz konusudeğildir. Kabullenmede aynı zamanda mücadele vardır. Kaybın getirdiği olumsuzluklarla baş etme, eksiği tamamlama ve eksiği başka bir şey ile tamamlama çabası bulunur.
  • Kabullenme teslim olma ve mücadele etmeme anlamına gelmez. Tam tersi mücadele etme anlamı taşır. Mücadele olması mümkün oldurmak için uğraşmak değil olabilecek olanları oldurma çabasıdır.
  • Kabullenme, kalanlarla yetinmek ve avunmak değildir.
  • Kabullenmede bir çaresizlik hissi olabilir. Fakat bu çaresizlik hissinin sınırları belirgindir. Bir genelleştirme söz konusu değildir.
  • Kişisel gelişim ile ilgili yazıların birçoğunda bireylere her şeyin en iyisini hak ettikleri düşüncesi aşılanmaya çalışılır. Kendini ‘özel’ bir insan olarak görmek kabullenmeyi zorlaştırır.
  • Başa gelen çekilir’ atasözümüz karşılaşılan zorluklara katlanmayı, sabırlı olmayı ve üzüntüye kapılmamayı vurgular. Fakat bu atasözünün kabullenme ile eş anlam taşıdığını düşünmek eksik bir yaklaşım olacak gibi görünmektedir. Nitekim katlanma sürecinde kişinin hangi duygular içinde olduğu da önem taşır. Sağlıklı bir kabullenmeden söz edebilmek için bireyin kendisi ile ilgili değerlendirmeleri ve yargılamalarının kaybından kaynaklanacak biçimde olumsuz olmaması gerekir. Bu ifade hiç üzülünmeyeceği ya da bazı duyguların yaşanmayacağı anlamına gelmez. Geçici olarak çeşitli duygular yaşanabilir. Fakat bunların geçici olması bireyi olumsuz yönde kalıcı olarak etkilememiş olması gerekir.

Güncelleme: 10.05.2021

Prof. Dr. Erol Özmen
Manisa Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi
Psikiyatri Anabilim Dalı

Muayenehane:
Talatpaşa Bulvarı, No: 50, Dora Apt, Kat: 3, Daire: 3, Alsancak, İzmir
Yüz yüze ya da  online görüşme randevusu için telefon : 0 542 236 13 54

Yazılı olarak izin alınmadan alıntı yapılamaz.

Prof. Dr. Erol Özmen’in diğer makaleleri için lütfen tıklayınız