Psikoloji & Psikiyatri
Psikoloji ve psikiyatrinin internet adresiSınav Kaygısı Anababanın Kaygısı mı, Çocuğun mu ?
Üniversite sınavlarında hep görürüz. Herkes heyecan içindedir. İçerde ter döken çocuklar kadar dışarıda anne ve babalar da heyecan içindedir – bir kısmı sınav yerinde bir kısmı ise evlerinde. Çocukları için kaygılanmayan anababa yok gibidir.
Bütün anne ve babalar çocuklarının başarılı olmasını ve iyi bir meslek sahibi olmasını isterler. Bir yanıyla yaptıkları her şeyi bu amaçla yaparlar. Yani özde iyi niyet vardır. Fakat ne yazık ki bu iyi niyetin başarıya ulaşmadığı da düşünüldüğünden daha sık görülür.
Hatta bazen anne ve babaların çocuklarının doğal gereksinimlerini ihmal ettikleri bile görülür.
Ders çalışma ve üniversiteye hazırlanma çoğu zaman anne ve baba ile çocuklar arasında çatışma yaratır. İki tarafın da karşıdakinin duygularını anlamaya çalışmaması çatışmayı çoğu zaman gereksiz yere büyütür ve uzatır. Bütün anababalar çocuklarının mutlu olmasını, başarılı olmasını ve ilerde iyi bir meslek sahibi olmasını isterler – bir tarafın derdi budur. Doğal olarak önemli bir kaygı kaynağıdır bu. Diğer yanda ise kendi kimliğini bulma, özerkleşme ve kendisini ilgilendiren konularda kendisi karar vermek isteyen bir genç. Gencin bu özellikleri de doğal olarak zorlayıcı ve belirleyici anne-baba isteklerine karşı tepki doğurur.
Çocuğu sınava hazırlanan anne babalara büyük görevler düşmektedir. Anne ve babaların tutum ve davranışları çocuklarının yaşadığı sınav kaygısını arttırabilir de azaltabilir de. Bu nedenle aşırı düzeyde kaygı yaşayan çocuğu olan anne ve babaların bu kaygıda çocuğuyla ilişkilerinin rolü olup olmadığına bakmaları gerekmektedir. Çocuklar anne ve babalarının söylediklerine karşı çıksalar bile çoğu zaman yaptıklarından dolayı içleri rahat değildir. Aslında aşırı kaygılı olmalarının nedeni tam da budur.
Sanki hiç takmıyormuş gibi görünseler bile çocuklar da başarı ya da başarısızlıklarına anne ve babalarının ne diyeceğini düşünürler. Başarısız olurlarsa “anneme babama ne diyeceğim”, “arkadaşlarımın yüzüne nasıl bakacağım”, “akrabalarımın önüne nasıl çıkacağım” şeklinde düşünmeleri onların kaygılarını daha da arttırır. Çocuğu için gerekli olan maddi olanakların sağlanması başarı için yeterli koşul değildir. Bazı ana babalar kendilerinin ne koşullarda yetiştiğini söyleyip dururlar çocuklarına. Ya da çevrede başarılı olduğunu düşündükleri ve olanakları yetersiz bir çocuğu örnek olarak gösterip dururlar. Ders çalışma motivasyonunu arttıracağı düşünülerek birileriyle karşılaştırma çok yaygın olarak kullanılır fakat amacına ulaştığı pek görülmez, amacına ulaştığında da çocuk ruhsal olarak olumsuz etkilenir bundan.
Her konuda olduğu gibi sınavlarda da belli düzeydeki kaygı başarılı olmak için mutlaka gereklidir. Bu nedenle yaşanan her kaygı olumsuz sonuç yaratacak diye düşünülmemelidir. Kaygının aşırı olup olmadığını değerlendirmek çoğu zaman çok zor değildir. Daha önceki sınavlarda yaşadıkları, okuduklarını anlayamamaya başlaması, okul başarısındaki düşme, uykunun bozulması, sinirli olma, içe kapanma bazı ipuçları olarak değerlendirilebilir.
Çocuğunuz hiç kaygı duymuyor ise bu durum iki nedenden kaynaklanabilir: Ya kaygı o kadar şiddetlidir ki bir çeşit baş etme yolu olarak kaygısız görünür ya da gerçekten ne geleceğini, ne başkalarını önemsemediği için kaygısızdır. İkincisinin bulunup bulunmadığını ayırt etmek çoğu zaman çok zor değildir – çünkü bu özellikler yalnız sınav zamanı ortaya çıkmaz. Geriye dönüp bakıldığında çocuğun bu özelliklerinin okul başarısında, arkadaş ilişkilerinde, aile içi ilişkilerde yansımaları kolaylıkla görülebilir. Bu nedenle üniversite sınavı gibi sınavlarda yaşanan kaygıyı, sınavın yapılacağı yıl ele almaya çalışmak yerine, daha önceki yıllardan önlem alınması daha yararlı olacaktır. Anne ve babalar çocuğunun aşırı kaygılanacağını düşündüren özellikler bulunduğunu gözlüyorlarsa, çok önceden gerekli girişimlerde bulunmalıdırlar.
Gencin kendine olan güveni sınav kaygısını etkileyen önemli bir etmendir. Gencin kendine olan güveni büyük oranda anne ve babasının kendine ne kadar güvendiği ile ilişkilidir. Çocuğun kendine güveni büyük oranda doğumdan itibaren anababasıyla ilişkisinde şekillenir. Özgüveni düşük bir çocuğun yeniden özgüven kazanması kolayca sağlanamaz. Özgüvensizlikten kaynaklanabilecek sınav kaygısı varsa, ne kadar erkenden fark edilirse üniversite sınavı gibi çocuğun yaşamını bütünüyle belirleyecek bir sınavın bundan o kadar az etkilenmesi sağlanabilir. Bir çok anababa nasihatlerle bu konuyu çözmeye çalışırlar ve her seferinde de başarısız olurlar. Çünkü güven duygusu nasihatlerle düzelmez. Özgüven ilişkilerde kazanılır ya da kaybedilir.
Anababanın yüksek başarı beklentisi, hataları sürekli vurgulayan eleştirici yaklaşımları, dayak ve benzeri uygulamalarla çocuğu sindirmeleri, çocuklarını “haylaz, tembel, pısırık, beceriksiz” gibi olumsuz yargılar içeren sıfatlarla nitelemeleri çocuğun kendine olan güvenini zayıflatır. Anne ve babalar kimi zaman çocuklarının sınırlarını iyi değerlendiremezler ve çocuklarından kapasitelerinin üzerinde başarı beklerler. Çoğu zaman bu noktada anne ve babanın kendi özlemleri karışır işin içine. Zamanında kendilerinin yapamadıklarını başka bir deyişle içlerinde kalanı çocuklarıyla telafi etmeye çalışmaktadırlar.
Kapasitesi ve donanımı olmadığı konular nedeniyle beklenti içine girilerek çocuklar “beceriksiz” olarak nitelenmemelidir. Burada akla gelebilecek sorulardan birisi çocuğun kapasitesinin nasıl değerlendirileceğidir. Kesinlikli bir değerlendirme yapmak çok kolay bir şey olmasa da çocuğun daha önceki başarı ve başarısızlıklarına bakmak yararlı olabilir. Sınıfını zor geçen, yeterince çalışmasına karşın belli bir başarı düzeyini geçemeyen, çeşitli denemelerde gösterilen performans, arkadaşları ile ilişkilerde başarı durumu çeşitli örnekler olarak sayılabilir.
Aşırı düzeyde sınav stresi yaşayan çocukları olan anne ve babalar beklentilerine kendi istek, özlem ve ideallerinin karışıp karışmadığını ve çocuklarının kapasitelerini yeniden değerlendirmeleri yararlı olacaktır. Bunu başaramazsan ancak şu olabilirsin tarzı bir yaklaşım, çocuğun yaşamı ve yaptığı işi sevmesini engeller. “Şu üniversiteye giremezsen ancak şuna girebilir ve şu olabilirsin” tarzı bir yaklaşım, çocuk kendisinden beklenen başarıyı gösteremezse girmek zorunda olduğu üniversiteyi ve mesleğini sevmesini engeller.
Sınavlarda başarılı olmanın bir amaç değil araç olduğu zaman zaman unutulur. Oysa anababanın çocukları ile ilgili asıl amacı, kendine yeten, yaşamından ve yaşamaktan memnun, çevresiyle kalıcı ilişki geliştirebilen bir çocuk yetiştirmek olmalıdır. Bir çok anababa bu noktada “ben de tam bunun için çabalıyorum” diye düşünür. Oysa bazı durumlarda biraz dikkatli bakılınca genel amacın göz ardı edildiği, çocuğun kendi kapasitesi ve isteklerine uymayan bir yöne yönlendirildiği kolayca görülmektedir.
Anababaların görevi yalnız çocuklarının iyi bir eğitim almasını sağlamak değildir, aynı zamanda yaşamı sevdirmek ve yaşama sevincini aşılamaktır. Bazen çocuğun ders çalışması sağlanmaya çalışılırken ilişkilerin bozulduğu gözlenmektedir. Anababalar kendi gençliklerini düşünürlerse bir çok hata yaptıklarını ve bu hataları konusunda uyarıldıklarını anımsarlar. Genç insan bir çok hata yaparak dünyayı ve kendini tanır. Üstünde durulması gereken başarısızlıklardan ders alınmaması, hataların tekrar tekrar yapılması, yaşamını bütünüyle olumsuz yönde etkileyecek tarzda hata yapılmasıdır.
Anababalar bazen çocukları aracılığı ile farkında olmadan birileriyle yarışırlar. Kendi çocuğu, kardeşinin çocuklarından daha başarılı olmalıdır. At yarışına sokulan çocuklar açık ya da gizli isyan ederler. Çocukları için neden bu kadar aşırı kaygılandıkları sorulduğunda anababaların cevabı hazırdır: çocuklarını ve onların geleceklerini düşündükleri için. Fakat çocuğun performansını bozan, anababa-çocuk ilişkisini bozan, anababanın günlük yaşantısını etkileyen, benzer durumlar yaşayan kişilerin pek çoğunun yaşadığından daha fazla kaygı söz konusu ise anababanın yaşanan kaygının kendisinden kaynaklanan yönleri olup olmadığına da bakması gerekir.
Anababanın kendi kaygısı, karşılaştırma-kıyaslama, birileriyle yarıştırma, başarıyı zorunlulaştırma ve anababanın kişilik özellikleri çocuğun yaşadığı kaygının düzeyini etkilemektedir.
Anababalar kendi kaygıları (özellikle çocukları ile ilgili) nedeniyle farkında olarak ya da farkında olmadan çocuklarına baskı yaparlar: “bu kafayla gidersen başarılı olamazsın”, “bak filancanın çocuğu ne kadar başarılı”, “başarılı olmak için neyin eksik – bak her şeyin var, ne istersen yapıyoruz”. Bu yaklaşımlar hemen her zaman çocuğun kaygısını daha da arttırır.
Anababanın bazı kişilik özellileri de ailede yaşanan sınav kaygısını arttırabilir (Anababanın kişlik özelliklerinin çocuğun sınav kaygısı üzerine etkileri için tıklayınız).
Çocukları aşırı sınav kaygısı yaşayan anne ve babalara öneriler:
- Çocuktan yapabileceğini bekleyin,
- Onun gereksinimlerini göz ardı etmeyin,
- Çocuğun kendi eğilimlerine ve isteklerine göre hareket etmesine izin verin
- Her koşulda yanında olduğunu hissettirin
- Çocuktan beklentilerde kendimize ait olanın farkına varın
- Zorunluluk yaratmadan teşvik edin, ödüllendirin
- Onun stresini arttıracak tutum ve davranışlardan kaçının
- Her koşulda onu seveceğinizi, destekleyeceğinizi ve elinizden geleni yapacağınızı hissettirin.
- Sınava yakın günlerde çocukta stres yaratacak yeni bir konu yaratmayın. Eşinizle mümkün olduğunca çatışmayın, bir süre çatışmaları askıya alın. Erteleyin.
- Ev yaşamınızın düzenini çocuğunuza göre ayarlayın. Rahat uyumasını sağlayın.
- Sınava girecek çocuğunuza anlayışlı olun. Tehdit etmeyin, korkutmayın.
- Sınava giderken “kaydırmamasını”, “soruları dikkatli okumasını” öğütlemeyin. Çünkü bu tür sözler çocukta kaydırma yapabileceği ve kendisine yeterince güvenilmediği duyguları yaratabilmektedirler)
Prof. Dr. Erol Özmen
Muayenehane:
Talatpaşa Bulvarı, No: 50, Dora Apt, Kat: 3, Daire: 3, Alsancak, İzmir
Yüz yüze ya da online görüşme randevusu için telefon : 0 542 236 13 54
Yazılı olarak izin alınmadan alıntı yapılamaz.
Prof. Dr. Erol Özmen’in diğer makaleleri için lütfen tıklayınız