Psikoloji & Psikiyatri
Psikoloji ve psikiyatrinin internet adresiÇocuk ve Ergen Psikoterapi Sürecine Ebeveynlerin Katılımının Önemi
Ruh sağlığı uzmanlarına başvuran ebeveynler çocuklarının çok çeşitli olan davranış bozukluklarından, duygusal sorunlarından, akademik başarısızlıklarından vs. yakınırlar. Çocuklarının değişmesini, kendi istedikleri gibi olmasını beklerler. Psikolog, psikiyatrist veya hangi ruh sağlığı profesyoneline başvurmuşlarsa çocuklarını değiştirmesini isterler.
Bu konuda ebeveynlerin her ikisiyle de görüşülmesi gerektiği söylediğinde ise çoğu zaman çiftlerden birisi terapiye katılma konusunda isteksizliğini belirtir. İşleri çok yoğundur, hiçbirşeye ayıracak vakti yoktur, zaten sorun çocuklarındadır, kendilerinin gelmesine gerek yoktur!
Bunlar ve bunlar gibi sayısız bahanelerle çocuklarının terapi süreciyle ilgili sorumluluk almaktan kaçınırlar. Sonuçta terapi süreci başarısız olunca suçlu olan ruh sağlığı uzmanıdır, terapiye katılmaya çalışan eştedir çünkü üzerine düşeni yeterince yapmamıştır, çocuğa bakan anneanne/babaanne ve dededir, ya da çocuğun kendisindedir! Böyle düşünen ebeveynlere göre kendileri zaten yeterince çalışmakta, yorulmakta, kazandığı tüm parayı aileleri ve çocukları için harcamaktadırlar. Daha ne yapabilirler ki(!)
Bu haftaki yazımızda çeşitli davranışsal, duygusal ve akademik sorunlar yaşayan çocukların psikoterapi sürecinde ebeveynlerin yeri ve öneminden bahsedeceğiz.
Söze öncellikle çocukların ebeveynlerin hayatında adeta birer ayna olarak işlev gördüklerini söyleyerek başlamak istiyorum. Bir aynaya baktığınızda nasıl ki tüm gerçekliğiyle kendinizi görüyorsanız -şişman, sivilceli, çirkin, solgun, gergin, mutsuz …vs.- göründüğünüz için aynayı suçlamıyorsanız (çünkü o sadece siz nasıl görünüyorsanız onu yansıtıyordur), çocuğunuz çeşitli davranışsal, duygusal, akademik…vs. sorunlar gösteriyorsa da onu suçlamamamız gerekir. Sorun olduğu gibi gösteren ayna da değil, aynaya yansımayı yollayan kişidir. Gerçekten fazla kilonuz yoksa hangi ayna sizi şişman gösterebilir ki?
Aile, anne baba ve çocuklardan oluşan bir sistem, bir yapıdır. Çocuklar bu sistemin en küçük parçasıdır. Eğer aileyi oluşturan en önemli parçalarda yani anne ve babalarda, onların birbirleriyle olan ilişkisinde, onların çocukları ile olan ilişkisinde problemler olmazsa çocuk dediğimiz sistemin en küçük parçasında da sorun olmayacaktır. Ya da diğer bir deyişle aile sisteminin en küçük parçası olan çocukta sorunlar varsa bu sistemin en önemli parçaları olan anne ve babanın etkisinden bağımsız olarak nasıl düşünülebilir ki? Çocuk aile sistemi içindeki en az zarar görmüş olan parçadır. Çocuk ebeveynine oranla çok daha kısa süredir aile sistemine dahildir ve bu sebeple sistemdeki anormallikten görece en az etkilenmiş olan parçadır. Ancak çocukları için psikoterapi kliniklerine başvurmuş olan pek çok ebeveyn bunu kabul etmeyecektir. Çocukları yalan söylemektedir, derslerinde başarısızdır, inatçıdır, dikkatinin sürdürememektedir, hırsızlık yapmaktadır, öfkesini kontrol edememekte ve çevresine zarar vermektedir, kardeşini kıskanmaktadır…vs. O halde nasıl olur da aile sistemi içinde çocuk en az zarar görmüş ve en sorunsuz parça olarak görülebilir? Tüm sorunlar onun davranışları yüzünden ortaya çıkıyorken üstelik!
Bunu anlayabilmek için sizleri basit bir deney yapmaya davet ediyorum. Elinize bir futbol topu alın ve şimdi onu ayaklarınızın önüne koyun. Ve topa kuvvetli bir tekme atın. Top sizden uzaklaştı değil mi? Belki de çok uzak bir yere gitti. Ya da patladı… Hiçbirinizin aklından tekme attığınız topun uzaklaşmaması gerektiği, bunda yanlış birşey olduğu düşüncesi geçti mi? Cevabınız “hayır” değil mi? Öyleyse bir nesneye belli şiddette bir güç uygularsanız gücün etkisiyle sizden uzaklaşacağını kabul ediyorsunuz. Çünkü etkiye tepki gibi bir gerçek vardır doğada! Şimdi bu örnekten yola çıkarak şunu belirtelim. Bu örnekte top çocuğunuz ve topa tekme atan kişide sizsiniz! Topun (çocuğunuzun) attığınız tekme sayesinde belli bir yöne doğru hareket etmesine ve hatta hangi yöne gideceğine isteyerek ya da istemeyerek siz sebep oluyorsunuz!
Şunu belirtmekte fayda görüyorum. Normal şartlar altında yani psikolojik olarak sağlıklıysa hiçbir ebeveyn çocuğunun kötülüğünü istemez. Ancak çoğu zaman bilinçsizce, farkında olmayarak çocuğumuza zarar veriyor olabiliriz. Örnek verecek olursak ders çalışması konusunda çocuğuna baskı yapan, ders çalışmadığını veya kendisini dinlemediğini gördüğünde çocuğuna çeşitli cezalar veren, çocuğunun fikrini almadan onu dershaneye,kursa yazdıran bir ebeveyni ele alalım. Bu ebeveyne neden böyle davrandığını sorduğumuzda çocuğunun başarılı olmasını istediğini söyleyecektir. Üstelik bunun için gereğinden fazla fedakarlık yapma olasılığı da yüksektir. Çocuğu ders çalışsın diye işinden ayrılmış ve tüm zamanını ona ayırıyor olabilir. Bu örnekteki ebeveynin niyeti anlaşıldığı üzere kötü değildir. O sadece çocuğunun başarılı olmasını isteyen bir anne/babadır. Niyetinin kötü olmadığına kendi kendisini de ikna ederek çocuğu üzerinde yarattığı baskıyı, kontrolcülüğünü, müdahaleciliğini ve çocuğunun sınırlarını nasıl ihlal ettiğini fark etmez bile! Sonuç ne mi olmaktadır? En basit haliyle çocuğu hiçbir zaman istediği gibi başarılı olamaz. Ama daha da kötüsü çocuğun o zaman ya da ilerleyen yaşlarda kaygıdan, depresyona, öfke kontrol sorunlarından, içe kapanıklığa kadar birçok psikolojik sıkıntı sahibi olacağı acı gerçeğidir. Burada elbette tüm kaygıların, depresif bozuklukların vs. sebebi olarak sadece ebeveyn tutumlarını göstermeye çalışmıyoruz. Ancak çok çeşitli streslerle dolu olacak olan hayatı boyunca çocuk bu streslerle nasıl başa çıkacağını ya da çıkmayacağını aile ortamında, ebeveynleriyle ilişkisinde öğrenir diyoruz.
Peki yukarıdaki örnekteki ebeveynin gerçekteki ihtiyacı yani iyi niyetinin arkasına sakladığı asıl motivasyonu nedir? Çocuğunun başarılı olmasını istiyorsa defalarca denediği ama hiçbir sonuç almadığı kontrolcülük, müdahalecilik, baskıcılık içeren davranışlarını bırakması ve çocuğuna karşı daha anlayışlı, daha empatik davranışlar göstermesi gerekmez mi? Topa (çocuğa) halen bu kadar sert vurmaya devam ederek “neden benden uzaklaşıyor?” diye sormak saçma değil midir? Psikoterapi asıl olarak bu noktada başlamaktadır. Sorunlu olarak görünen çocuğun ebeveynleri terapiye alındığında terapist altın soruyu sorar: “Çocuğunuzun başarılı olması sizin hangi ihtiyacınızı karşılayacak? Ya da bir diğer deyişle çocuğunuz başarılı olursa bundan sizin şahsi kazanımınız ne olacak?” Ve bu soru karşısında ebeveynlerin dürüst, içten ve kendi içine bakmaya, kendisiyle yüzleşmeye hevesli tutumları söz konusuysa, hatalarını görmek ve bırakmak konusunda istekliler ise, kendi davranışlarını değiştirmeyi kabul ederlerse (uzaklaşmasını istemiyorlarsa topa tekme atmayı bırakmak gibi) çocuk da sorun olarak gördükleri ders çalışmama durumu yavaş yavaş yerini sorumluluklarını bilen, sorumluluklarını kimsenin kendisine hatırlatması gerekmeyen, iç denetimli bir çocuğa bırakacaktır.
Çocuk ve ergen psikoterapisinde başarılı sonuçlar alabilmek için ebeveynlerin terapiye katılmaları şarttır. Terapiye katılmak ilk adım ise diğer ve daha önemli olan adım ise kendi içine bakmaya, davranışlarının nedenlerini anlamaya ve değiştirmeye istekli olmaktır. Ancak ve ancak bu şartlar sağlandığında başarılı olmuş bir çocuk ve ergen psikoterapisinden söz etmek mümkün olmaktadır.
Uzman Klinik Psikolog Serap Sözen
Yazılı olarak izin alınmadan alıntı yapılamaz.
Uzman Klinik Psikolog Serap Sözen’in diğer makaleleri için lütfen tıklayınız