Psikoloji & Psikiyatri
Psikoloji ve psikiyatrinin internet adresiAşk Acısı

İnsana yalnızlık acı verir. Biz acizliğimizi, acımızı bir nebze olsun dindirecek kişiler, nesneler bulur ve onlarla bir şekilde bir ilişki içinde oluruz. Kendi anlamımızı kavrayabilmemiz için birisi ya da bir şeyle bağ kurmaya yazgılıyız. Aşk kendi içimizdedir. Kendimizi özdeşleştireceğimiz nesneler olmadan yaşayamayız. Gönül ota da konar boka da. Asıl mevzu bağlantı kurulan nesne ile olan ilişkiye yüklenen anlamdır aşk.
Orhan Veli’nin dediği gibi:
“Bir iş var
Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya, bu pencere?
Değil,
Vallahi değil;
Bir iş var bu işin içinde.”
Aşkın doğurduğu enerji, o kişiyi nesneyi görmeye iter. Aşk ‘O’nunla aynı yerde olma özlemidir’. Bir sığınak, yüz yüze bakarak güven duyma özlemi. Âşıklar zihinlerinde idealize ettikleri bir takım özelliklerle gidip birine yaslanır, âşık olurlar. Zihinlerindeki ‘yüce’ eş, sevgili kalıbı gün geçtikçe, balım cicim süreci biterken, ‘hayalimdeki adam, kadın bu değildi’ diye basar feryadı. İşte burada aşk bitti: Ezginin Günlüğünün bestelediği Nadir Göktürk’ün şiirinde dile getirdiği gibi:
“Aşk bitti
Elimden sanki minik bir balık kayıp gitti
Aşk bitti
İçimden sanki bir şeyler kopup gitti
Aşk hiç biter mi
Hiç bir şey olmamış gibi
Boşlukta kaybolup gider mi
Aşk hiç biter mi
Kalır adımızla
Bir sokak duvarında
Bir ağaç kabuğunda
Bir takvim kenarında
Kalır bir çiçekte
Bir defter arasında
Bir tırnak yarasında
Bir dolmuş sırasında
Kalır bir odada
Bir yastık oyasında
Bir mum ışığında
Bir yer yatağında
Aşk hiç biter mi?”
Peki neden aşk biter?
Hayalimdeki sevgili ile gerçek kişi arasındaki fark arttıkça aşk biter. Tıpkı bebekle annesi arasında kurulan ilişkideki gibi, fantazideki anne ile gerçekte var olan annesi arasındaki farkın arttıkça bebeğin bağlanma, güven duygularının zedelendiği gibi. İşin özü sevgililerin taktıkları pembe gözlüğün düştüğü yere kadar aşk sürer. Aşk gelişecek büyüyecek bir şey değildir. Aşk ilişkisinde kimse böyle kaygılar hissetmez. Aşk enginliklerde gezme, aşkın olma duygusu içerir. Sevgi ise gelişmek ve büyümek, bakım ister. Aşk biter sevgi kalır.
Aşk biter de acı olmaz mı?
Aşk acısı, kişinin dağılan kimlik parçalarının toparlanma sürecidir. Aşk acısı kimliğimizin geçici dağılması, adeta aklın kaybolup gerçeklikten geçici olarak kopma sürecidir. Aşk acısı sevgilinin başkasına kaptırılması, ‘O’nun bir daha sevme ihtimalinin yok olmasıdır. Bu yüzden tıpkı asansörün en üst kattan zemine hızla inmesi gibi bir şeydir aşk acısı. Zamanla geçer, son bulur her şey gibi aşk acısı da.
Aşk ilişkilerinde sevgililer birbirlerini göklere çıkarırlar, bu bir insani zaaftır. Yüceltilme ve yüceltme. Herkes beğenilmek ve beğenecek birine ihtiyaç duyar. Kişinin kimliği kişiliği aşk
ilişkisinde doruklara ulaşır. Gözü bir şey görmez olur. Aşkın gözü kördür. Bütün bunlar bilinçli farkındalık dışında yaşanır. Kimse isteyerek âşık olmuyor. Benliği (ego ve self) parçalar aşk. Aşk tutkusu sel gibi önüne ne gelirse alır götürür. Aşk acısı tsunami gibidir: hiç bir güç durduramaz ‘O’ tutkuyu.
Aşk acısı dindirilebilir mi?
Aşk insanın doğal içgüdüsüdür. İnsana verilmiş bir armağandır. Patolojik aşk doğal değildir. Delicesine tutku içinde imkânsızın ardından koşan karşılıksız fakat vazgeçilemeyen aşk hastalıklıdır. Kişinin ego bütünlüğü bozar ve kendiliğini parçalar. Parçaların birleştirme becerisi aşk acısının süresini ve şiddetini belirler. Dayanılmaz olduğunda yardımla sağaltılabilir. Kişinin patolojik aşk hikâyesi varsa, terapide işlenip kişiyi geliştirecek büyütecek bir imkân da sunar. Aşk acısının yoğunluğunu, kişinin bağımlı-bağımsız kişilik, pasiflik aktif kişilik, yeterli kendilik-yetersiz kendilik, çözümlenmemiş hüzün gibi meseleler etkiler.
Klinik Psikolog Ali Bıçak
Yazılı olarak izin alınmadan alıntı yapılamaz.
Klinik Psikolog Ali Bıçak’ın diğer makaleleri için lütfen tıklayınız